Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
Ey
insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her
ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden
korkup-sakının. Ve (yine) kendisiyle, birbirinizle dilekleştiğiniz
Allah'tan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah,
sizin üzerinizde gözeticidir. (Nisa Suresi, 1)
Yetimlere
mallarını verin ve murdar olanla temiz olanı değiştirmeyin. Onların
mallarını mallarınıza katarak yemeyin. Çünkü bu, büyük bir suçtur. (Nisa Suresi, 2)
Eğer
yetim (kız)lar konusunda adaleti yerine getiremeyeceğinizden
korkarsanız, bu durumda, (onlarla değil) size helal olan (başka)
kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Şayet adaleti
sağlayamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir (eş) ya da sağ
ellerinizin malik olduğu (cariye) ile (yetinin). Bu, sapmamanıza daha
yakındır. (Nisa Suresi, 3)
Kadınlara
mehirlerini gönülden isteyerek (ve bir hak olarak) verin, fakat onlar,
gönül hoşluğuyla size ondan bir şeyi bağışlarlarsa, onu da afiyetle, iç
huzuruyla yiyin. (Nisa Suresi, 4)
Allah'ın
sizin için (kendileriyle hayatınızı) kaim (geçiminizi sağlamaya
destekleyici bir araç) kıldığı mallarınızı düşük akıllılara vermeyin;
bunlarla onları rızıklandırıp giydirin ve onlara güzel (maruf) söz
söyleyin. (Nisa Suresi, 5)
Yetimleri,
nikaha erişecekleri çağa kadar deneyin; şayet kendilerinde bir (rüşd)
olgunlaşma gördünüz mü, hemen onlara mallarını verin. Büyüyecekler diye
israf ile çarçabuk yemeyin. Zengin olan iffetli olmaya çalışsın, yoksul
olan da artık maruf (ihtiyaca ve örfe uygun) bir şekilde yesin.
Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, onlara karşı şahid bulundurun.
Hesap görücü olarak Allah yeter. (Nisa Suresi, 6)
Anne
ve baba ile akrabaların bıraktıklarından erkekler için bir pay vardır;
anne ve baba ile akrabanın bıraktıklarından kadınlar için de bir pay
vardır. Bunun azından ve çoğundan farz kılınmış bir pay vardır. (Nisa Suresi, 7)
(Mirası)
Bölüşme sırasında yakınlar, yetimler ve yoksullar da hazır olursa,
onları ondan rızıklandırın ve onlara güzel (maruf) söz söyleyin. (Nisa Suresi, 8)
Arkalarında
bıraktıkları zayıf çocuklardan dolayı korku duyanların, (vasiyetleri
altında olanlar için de) içleri ürpertiyle titresin. Allah'tan
korksunlar ve onlara doğru söz söylesinler. (Nisa Suresi, 9)
Gerçekten,
yetimlerin mallarını zulmederek yiyenler, karınlarına ancak ateş
doldurmuş olurlar. Onlar, çılgın bir ateşe gireceklerdir. (Nisa Suresi, 10)
Çocuklarınız
konusunda Allah, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder. Eğer
onlar ikiden çok kadın ise (ölünün) geride bıraktığının üçte ikisi
onlarındır. Kadın (veya kız) bir tek ise, bu durumda yarısı onundur.
(Ölenin) Bir çocuğu varsa, geriye bıraktığından anne ve babadan her biri
için altıda bir, çocuğu olmayıp da anne ve baba ona mirasçı ise, bu
durumda annesi için üçte bir vardır. Onun kardeşleri varsa o zaman
annesi için altıda bir'dir. (Ancak bu hükümler, ölenin) Ettiği vasiyet
veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Babalarınız, oğullarınız,
siz onların hangilerinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu
bilmezsiniz. (Bunlar) Allah'tan bir farzdır. Şüphesiz Allah, bilendir,
hüküm ve hikmet sahibi olandır. (Nisa Suresi, 11)
Eşlerinizin,
eğer çocukları yoksa, geride bıraktıklarının yarısı sizindir. Şayet
çocukları varsa, -onunla yapacakları vasiyetten ya da (ayıracakları)
borçtan sonra- bu durumda bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Sizin
çocuğunuz yoksa, geriye bıraktıklarınızdan dörtte biri onların
(kadınlarınızın)dır. Eğer sizin çocuğunuz varsa geriye
bıraktıklarınızdan sekizde biri onların (kadınlarınızın)dır. (Yine bu
hükümler,) Edeceğiniz vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden
sonradır. Mirası aranan erkek ya da kadın, çocuğu ve babası olmayan bir
kimse olup erkek veya kız kardeşi bulunursa onlardan her biri için
altıda bir vardır. Eğer bundan fazla iseler, bu durumda -kendisiyle
yapılan vasiyette ya da (varsa) borçtan sonra- üçte bir'de -zarara
uğratılmaksızın onlara ortaktırlar. (Bu size) Allah'tan bir vasiyettir,
Allah, bilendir, (kullara) yumuşak olandır. (Nisa Suresi, 12)
Bunlar,
Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve elçisine itaat ederse, onu
altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte
büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Nisa Suresi, 13)
Kim
Allah'a ve elçisine isyan eder ve onun sınırlarını aşarsa, onu da
içinde ebedi kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır. (Nisa Suresi, 14)
Kadınlarınızdan
fuhuş yapanların aleyhinde olmak üzere içinizden dört şahid tutun. Eğer
şehadet ederlerse, onları, ölüm alıp götürünceye veya Allah onlara bir
yol kılıncaya kadar evlerde alıkoyun. (Nisa Suresi, 15)
Sizlerden
fuhuş yapanların, her ikisine eziyet edin. Eğer tevbe ederler de ıslah
olurlarsa artık onlardan vazgeçin. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul
edendir, esirgeyendir. (Nisa Suresi, 16)
Allah'ın
(kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük
yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir). İşte Allah,
böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet
sahibi olandır. (Nisa Suresi, 17)
Tevbe;
ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: "Ben şimdi
gerçekten tevbe ettim" diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil.
Böyleleri için acı bir azap hazırlamışızdır. (Nisa Suresi, 18)
Ey
iman edenler, kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkışmanız helal
değildir. Apaçık olan 'çirkin bir hayasızlık' yapmadıkları sürece,
onlara verdiklerinizin bir kısmını gidermeniz (kendinize almanız) için
onlara baskı yapmanız da (helal değildir.) Onlarla güzellikle geçinin.
Şayet onlardan hoşlanmadınızsa, belki, bir şey hoşunuza gitmez, ama
Allah onda çok hayır kılar. (Nisa Suresi, 19)
Bir
eşi bırakıp yerine bir başka eşi almak isterseniz, onlardan birine
(öncekine) yüklerle (mal ve para) vermişseniz bile ondan hiçbir şey
almayın. Ona iftira ederek ve apaçık bir günaha girerek verdiğinizi
alacak mısınız? (Nisa Suresi, 20)
Onu
nasıl alırsınız ki, birbirinize katılmış (birleşerek içli-dışlı
olmuş)tınız. Onlar sizden kesin bir güvence (kuvvetli bir ahid) de
almışlardı. (Nisa Suresi, 21)
Kadınlardan
babalarınızın nikahladıklarını nikahlamayın. Ancak (cahiliyede) geçen
geçmiştir. Çünkü bu, 'çirkin bir hayasızlık' ve 'öfke duyulan bir
iğrençliktir.' Ne kötü bir yoldu o!.. (Nisa Suresi, 22)
Sizlere
anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz,
erkek kardeşlerin kızları, kız kardeşlerin kızları, sizi emziren (süt)
anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri ve
kendileriyle (gerdeğe) girdiğiniz kadınlarınızdan olup koruyuculuğunuz
altında bulunan üvey kızlarınız -onlarla gerdeğe girmemişseniz, size bir
sakınca yoktur-, sizin sülbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız
kardeşi biraraya getirdiğiniz (evlilik) haram kılındı. Ancak
(cahiliyede) geçen geçmiştir. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır,
esirgeyendir. (Nisa Suresi, 23)
Sağ
ellerinizin malik olduğu (cariyeler) dışındaki kadınlardan 'evli ve
özgür' olanlarla da (evlenmeniz haramdır.) Bunlar, Allah'ın üzerinize
yazdığıdır. Bunların dışında kalanı iffetlerini koruyup fuhuşta
bulunmamak üzere mallarınızla (mehir vererek) evlenecek kadın aramanız
size helal kılındı. Öyleyse onlardan hangi şeyle (veya ne kadar)
yararlandıysanız, onlara ücret (mehir)lerini tespit edildiği miktarıyla
ödeyin. Miktarın tespitinden sonra, karşılıklı hoşnut olduğunuz bir şey
konusunda üstünüze bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz Allah, bilendir,
hüküm ve hikmet sahibi olandır. (Nisa Suresi, 24)
İçinizden
özgür mü'min kadınları nikahlamaya güç yetiremeyenler, o zaman sağ
ellerinizin malik olduğu inanmış cariyelerinizden (alsın.) Allah sizin
imanınızı en iyi bilendir. Öyleyse onları, fuhuşta bulunmayan, iffetli
ve gizlice dostlar edinmemişler olarak velilerinin izniyle nikahlayın.
Onlara ücretlerini (mehirlerini) maruf (güzel ve örfe uygun) bir şekilde
verin. Evlendikten sonra, fuhuş yapacak olurlarsa, özgür kadınlar
üzerindeki cezanın yarısı(nı uygulayın.) Bu, sizden günaha sapmaktan
endişe edip korkanlar içindir. Sabrederseniz sizin için daha hayırlıdır.
Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nisa Suresi, 25)
Allah,
size açıklayarak anlatmak, sizi sizden öncekilerin sünnetine iletmek ve
tevbelerinizi kabul etmek ister. Allah bilendir, hüküm ve hikmet
sahibidir. (Nisa Suresi, 26)
Allah, tevbelerinizi kabul etmek ister; şehvetleri ardınca gidenler ise, sizin büyük bir sapma ile sapmanızı isterler. (Nisa Suresi, 27)
Allah (ağır yükleri) sizden hafifletmek ister: (Çünkü) insan zayıf olarak yaratılmıştır. (Nisa Suresi, 28)
Ey
iman edenler, mallarınızı, sizden karşılıklı anlaşmadan (doğan) bir
ticaretten başka haksız 'nedenler ve yollarla’ (batılca) yemeyin. Ve
kendi nefislerinizi öldürmeyin. Şüphesiz, Allah, sizi çok esirgeyendir. (Nisa Suresi, 29)
Kim haddi aşarak ve zulmederek böyle yaparsa, Biz onu ateşe göndeririz. Bu Allah için pek kolaydır. (Nisa Suresi, 30)
Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı örteriz ve sizi 'onurlu-üstün' bir makama sokarız. (Nisa Suresi, 31)
Allah'ın
kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi (malı) temenni
etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da
kazandıklarından pay vardır. Allah'tan onun fazlını (ihsanını) isteyin.
Gerçekten, Allah herşeyi bilendir. (Nisa Suresi, 32)
Anne-babanın
ve yakınların geride bıraktıklarından ve her birine mirasçılar kıldık.
Yeminlerinizin (akid ile) bağladığı kimselere de kendi paylarını verin.
Şüphesiz, Allah, herşeye şahid olandır. (Nisa Suresi, 33)
Allah'ın,
bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması
nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde 'sorumlu gözeticidir.' Saliha
kadınlar, gönülden (Allah’a), itaat edenler, Allah nasıl koruduysa
görünmeyeni koruyanlardır. Nüşuzundan korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt
verin, (sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse
hafifçe) vurun. Size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın.
Doğrusu Allah Yücedir, büyüktür. (Nisa Suresi, 34)
(Kadın
ile kocanın) Aralarının açılmasından korkarsanız, bu durumda erkeğin
ailesinden bir hakem, kadının da ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar,
(arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da aralarında başarı sağlar.
Şüphesiz, Allah, bilendir, haberdar olandır. (Nisa Suresi, 35)
Allah'a
ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne-babaya, yakın
akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya,
yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin malik olduklarına
güzellikle davranın. Çünkü, Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni
sevmez. (Nisa Suresi, 36)
Onlar,
cimrilikte bulunurlar, insanlara da cimriliği emreder (önerir)ler.
Allah'ın fazlından kendilerine verdiğini gizli tutarlar. Biz o kafirlere
aşağılatıcı bir azap hazırlamışızdır. (Nisa Suresi, 37)
Ve
onlar, mallarını insanlara gösteriş olsun diye infak ederler, Allah'a
ve ahiret gününe de inanmazlar. Şeytan, kime arkadaş olursa, artık ne
kötü bir arkadaştır o. (Nisa Suresi, 38)
Allah'a
ve ahiret gününe inanarak Allah'ın kendilerine verdiği rızıktan infak
etselerdi, aleyhlerine mi olurdu? Allah, onları iyi bilendir. (Nisa Suresi, 39)
Gerçek
şu ki, Allah zerre ağırlığı kadar haksızlık yapmaz. (Bu ağırlıkta) Bir
iyilik olursa, onu kat kat kılar ve Kendi yanından pek büyük bir ecir
verir. (Nisa Suresi, 40)
Her ümmetten bir şahid getirdiğimiz ve onların üzerine seni şahit olarak getirdiğimiz zaman nasıl olacak? (Nisa Suresi, 41)
O gün, küfre sapıp da elçiye isyan edenler, yerle bir olmayı 'severek-isteyecekler.' Oysa Allah'tan hiçbir sözü gizleyemezler. (Nisa Suresi, 42)
Ey
iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de
-yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer
hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet
yerinden) gelmişseniz yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu
durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve
ellerinize sürün. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nisa Suresi, 43)
Kendilerine kitaptan bir pay verilenlerin sapıklığı satın aldıklarını ve sizin de yolu sapıtmanızı istediklerini görmedin mi? (Nisa Suresi, 44)
Allah,
sizin düşmanlarınızı daha iyi bilendir; bir veli (en güvenilir bir
dost) olarak Allah yeter, bir yardımcı olarak da Allah yeter. (Nisa Suresi, 45)
Kimi
Yahudiler, kelimeleri 'konuldukları yerlerden' saptırırlar ve dillerini
eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: "Dinledik ve karşı
geldik. İşit, -işitmez olası- ve 'Raina' bizi güt, bize bak" derler.
Eğer onlar: "İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve 'Bizi gözet'
deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu.
Fakat Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar,
az bir bölümü dışında, inanmazlar. (Nisa Suresi, 46)
Ey
kendilerine kitap verilenler birtakım yüzleri silip de arkalarına
çevirmeden ya da cumartesi adamlarını (o gün yasağı çiğneyenleri)
lanetlediğimiz gibi onları da lanetlemeden evvel, yanınızdakini (Tevrat
ve İncil'i) doğrulayıcı olarak indirdiğimize (Kur'an'a) iman edin.
Allah'ın emri yapılagelmiştir. (Nisa Suresi, 47)
Gerçekten,
Allah, Kendisi'ne şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı
ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir
günahla iftira etmiş olur. (Nisa Suresi, 48)
Kendilerini
(övgüyle) temize çıkaranları görmedin mi? Hayır; Allah, dilediğini
temizleyip yüceltir. Onlar, 'bir hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar'
bile haksızlığa uğratılmazlar. (Nisa Suresi, 49)
Allah'a karşı nasıl yalan uyduruyorlar, bir bak. Bu, apaçık bir günah olarak yeter. (Nisa Suresi, 50)
Kendilerine
kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi? Onlar, tağuta ve cibt'e
inanıyorlar ve diğer inkar edenler için: "Bunlar, iman edenlerden daha
doğru bir yoldadır" diyorlar. (Nisa Suresi, 51)
İşte bunlar Allah'ın kendilerini lanetlediğidir. Allah'ın kendisini lanetlediğine hiçbir yardımcı bulamazsın. (Nisa Suresi, 52)
Yoksa
onların mülk'ten bir payları mı var? Eğer öyle olsaydı, insanlara
'çekirdeğin sırtındaki küçücük bir tomurcuğu' bile vermezlerdi. (Nisa Suresi, 53)
Yoksa
onlar, Allah'ın Kendi fazlından insanlara verdiklerini mi
kıskanıyorlar? Doğrusu Biz, İbrahim ailesine kitabı ve hikmeti verdik;
onlara büyük bir mülk de verdik. (Nisa Suresi, 54)
Böylece, onlardan kimi ona inandı, kimi ona sırt çevirdi. Çılgın ateş olarak cehennem yeter. (Nisa Suresi, 55)
Ayetlerimize
karşı inkara sapanları şüphesiz ateşe sokacağız. Derileri yanıp
döküldükçe, azabı tatmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz.
Gerçekten, Allah, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 56)
İman
edip salih amellerde bulunanları, altından ırmaklar akan, içinde ebedi
kalacakları cennetlere sokacağız. Onda onlar için tertemiz kılınmış
eşler vardır. Ve onları, 'ne sıcak-ne soğuk, tam kararında gölgeliğe'
sokacağız. (Nisa Suresi, 57)
Şüphesiz
Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar
arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla
Allah, size ne güzel öğüt veriyor!.. Doğrusu Allah, işitendir, görendir.
(Nisa Suresi, 58)
Ey iman
edenler, Allah'a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir
sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu
Allah'a ve elçisine döndürün. Şayet Allah'a ve ahiret gününe iman
ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir. (Nisa Suresi, 59)
Sana
indirilene ve senden önce indirilene gerçekten inandıklarını öne
sürenleri görmedin mi? Bunlar, tağutun önünde muhakeme olmayı
istemektedirler; oysa onlar onu reddetmekle emrolunmuşlardır. Şeytan da
onları uzak bir sapıklıkla sapıtmak ister. (Nisa Suresi, 60)
Onlara: "Allah'ın indirdiğine ve elçiye gelin" denildiğinde, o münafıkların senden kaçabildiklerince kaçtıklarını görürsün. (Nisa Suresi, 61)
Öyleyse,
nasıl olur da, kendi ellerinin sundukları sonucu, onlara bir musibet
isabet eder, sonra sana gelerek: "Kuşkusuz, biz iyilikten ve
uzlaştırmaktan başka bir şey istemedik" diye Allah'a yemin ederler? (Nisa Suresi, 62)
İşte
bunların, Allah kalplerinde olanı bilmektedir. O halde sen, onlardan
yüz çevir, onlara öğüt ver ve onlara nefislerine ilişkin açık ve
etkileyici söz söyle. (Nisa Suresi, 63)
Biz
elçilerden hiç kimseyi ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat
edilmesinden başka bir şeyle göndermedik. Onlar kendi nefislerine
zulmettiklerinde şayet sana gelip Allah'tan bağışlama dileselerdi ve
elçi de onlar için bağışlama dileseydi, elbette Allah'ı tevbeleri kabul
eden, esirgeyen olarak bulurlardı. (Nisa Suresi, 64)
Hayır
öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni
hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı
duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.
(Nisa Suresi, 65)
Eğer
gerçekten Biz, onlara: "Kendinizi öldürün ya da yurtlarınızdan çıkın"
diye yazmış olsaydık, onlardan az bir bölümü dışında, bunu yapmazlardı.
Onlar, kendilerine verilen öğüdü yerine getirselerdi, bu şüphesiz onlar
için hayırlı ve daha sağlam olurdu. (Nisa Suresi, 66)
Biz de onlara, o zaman yanımızdan büyük bir ecir verirdik. (Nisa Suresi, 67)
Ve onları mutlaka dosdoğru yola yöneltip-iletirdik. (Nisa Suresi, 68)
Kim
Allah'a ve Resul'e itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nimet
verdiği peygamberler, doğrular (ve doğrulayanlar), şehidler ve
salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar? (Nisa Suresi, 69)
Bu fazl (bol ihsan), Allah'tandır. Bilen olarak Allah yeter. (Nisa Suresi, 70)
Ey iman edenler, (düşmanlarınıza karşı) tedbirinizi alın da savaşa bölük bölük çıkın ya da topluca çıkın. (Nisa Suresi, 71)
Şüphesiz
içinizden ağır davrananlar vardır. Şayet, size bir musibet isabet
edecek olsa: "Doğrusu Allah, bana nimet verdi, çünkü onlarla birlikte
olmadım" der. (Nisa Suresi, 72)
Eğer
size Allah'tan bir fazl (zafer) isabet ederse, o zaman da, sanki onunla
aranızda hiçbir yakınlık yokmuş gibi kuşkusuz şöyle der; "Keşke onlarla
birlikte olsaydım, böylece ben de büyük 'kurtuluş ve mutluluğa'
erseydim." (Nisa Suresi, 73)
Öyleyse,
dünya hayatına karşılık ahireti satın alanlar, Allah yolunda
savaşsınlar; kim Allah yolunda savaşırken, öldürülür ya da galip gelirse
ona büyük bir ecir vereceğiz. (Nisa Suresi, 74)
Size
ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu
ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize
Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan
zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz? (Nisa Suresi, 75)
İman
edenler Allah yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda
savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın
hileli-düzeni pek zayıftır. (Nisa Suresi, 76)
Kendilerine;
"Elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekatı verin" denenleri
görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup,
insanlardan Allah'tan korkar gibi- hatta daha da şiddetli bir korkuyla-
korkuya kapılıyorlar ve: "Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın,
bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?" dediler. De ki:
"Dünyanın metaı azdır, ahiret, ise muttakiler için daha hayırlıdır ve
siz 'bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar' bile haksızlığa
uğratılmayacaksınız." (Nisa Suresi, 77)
Her
nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş
kalelerde olsanız bile. Onlara bir iyilik dokunsa: "Bu, Allah'tandır"
derler; onlara bir kötülük dokunsa: "Bu sendendir" derler. De ki: "Tümü
Allah'tandır." Fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hiçbir sözü anlamaya
çalışmıyorlar? (Nisa Suresi, 78)
Sana
iyilikten her ne gelirse Allah'tandır, kötülükten de sana ne gelirse o
da kendindendir. Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik; şahid
olarak Allah yeter. (Nisa Suresi, 79)
Kim
Resûl’e itaat ederse, gerçekte Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz
çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik. (Nisa Suresi, 80)
"Tamam-kabul"
derler. Ama yanından çıktıkları zaman, onlardan bir grup, karanlıklarda
senin söylediğinin tersini kurarlar. Allah, karanlıklarda kurduklarını
yazıyor. Sen de onlardan yüz çevir ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak
Allah yeter. (Nisa Suresi, 81)
Onlar
hala Kur'an'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının
Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler,
ihtilaflar) bulacaklardı. (Nisa Suresi, 82)
Kendilerine
güven veya korku haberi geldiğinde, onu yaygınlaştırıverirler. Oysa
bunu peygambere ve kendilerinden olan emir sahiplerine götürmüş
olsalardı, onlardan 'sonuç-çıkarabilenler,' onu bilirlerdi. Allah'ın
üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana
uymuştunuz. (Nisa Suresi, 83)
Artık
sen Allah yolunda savaş, kendinden başkasıyla yükümlü tutulmayacaksın.
Mü'minleri hazırlayıp-teşvik et. Umulur ki Allah, küfredenlerin
ağır-baskılarını geri püskürtür. Allah, 'kahredici baskısıyla' daha
zorlu, acı sonuçlandırmasıyla da daha zorludur. (Nisa Suresi, 84)
Kim,
güzel bir aracılıkla aracılıkta (şefaatte) bulunursa, ondan kendisine
bir hisse vardır; kim kötü bir aracılıkla aracılıkta bulunursa, ondan da
kendisine bir pay vardır. Allah herşeyin üzerinde koruyucudur. (Nisa Suresi, 85)
Bir
selamla selamlandığınızda, siz ondan daha güzeliyle selam verin ya da
aynıyla karşılık verin. Şüphesiz, Allah herşeyin hesabını tam olarak
yapandır. (Nisa Suresi, 86)
Allah;
O'ndan başka İlah yoktur. Kendisinde hiçbir şüphe olmayan kıyamet
gününde sizleri muhakkak toplayacaktır. Allah'tan daha doğru sözlü
kimdir? (Nisa Suresi, 87)
Şu
halde münafıklar konusunda ikiye bölünmeniz ne diye? Oysa Allah, onları
kazandıkları dolayısıyla tepe taklak etmiştir. Allah'ın saptırdığını
hidayete erdirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, artık sen ona
kesin olarak bir yol bulamazsın. (Nisa Suresi, 88)
Onlar,
kendilerinin inkara sapmaları gibi sizin de inkara sapmanızı istediler.
Böylelikle bir olacaktınız. Öyleyse Allah yolunda hicret edinceye kadar
onlardan veliler (dostlar) edinmeyin. Şayet yine yüz çevirirlerse,
artık onları tutun ve her nerede ele geçirirseniz öldürün. Onlardan ne
bir veli (dost) edinin, ne de bir yardımcı. (Nisa Suresi, 89)
Ancak
sizinle aralarında andlaşma bulunan bir kavme sığınanlar ya da hem
sizinle, hem kendi kavimleriyle savaşmak (istemeyip bun)dan göğüslerini
sıkıntı basıp size gelenler (dokunulmazdır.) Allah dileseydi, onları
üstünüze saldırtır, böylece sizinle çarpışırlardı. Eğer sizden uzak
durur (geri çekilir), sizinle savaşmaz ve barış (şartların)ı size
bırakırlarsa, artık Allah, sizin için onların aleyhinde bir yol
kılmamıştır. (Nisa Suresi, 90)
Diğerlerini
de sizden ve kendi kavimlerinden güvende olmayı istiyor bulacaksınız.
(Ama) Fitneye her geri çağrılışlarında içine başaşağı (balıklama)
dalarlar. Şayet sizden uzak durmaz, barış (şartların)ı size bırakmaz ve
ellerini çekmezlerse, artık onları her nerede bulursanız tutun ve onları
öldürün. İşte size, onların aleyhinde apaçık olan 'destekleyici bir
delil' kıldık. (Nisa Suresi, 91)
Bir
mü'mine, -hata sonucu olması dışında- bir başka mü'mini öldürmesi
yakışmaz. Kim bir mü’mini 'hata sonucu' öldürürse, mü'min bir köleyi
özgürlüğüne kavuşturması ve ailesine teslim edilecek bir diyeti vermesi
gerekir. Onların (bunu) sadaka olarak bağışlamaları başka. Eğer o,
mü'min olduğu halde size düşman olan bir topluluktan ise, bu durumda
mü'min bir köleyi özgürlüğe kavuşturması gerekir. Şayet kendileriyle
aranızda andlaşma olan bir topluluktan ise, bu durumda ailesine bir
diyet ödemek ve bir mü'min köleyi özgürlüğe kavuşturmak gerekir. (Diyet
ve köle özgürlüğü için gereken imkanı) Bulamayan ise, kesintisiz olarak
iki ay oruç tutmalıdır. Bu, Allah'tan bir tevbedir. Allah bilendir,
hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 92)
Kim
bir mü'mini kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse cezası, içinde ebedi
kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazaplanmış, onu lanetlemiş ve ona
büyük bir azap hazırlamıştır. (Nisa Suresi, 93)
Ey
iman edenler, Allah yolunda adım attığınız (savaşa çıktığınız) zaman
gerekli araştırmayı yapın ve size (İslam geleneğine göre) selam verene,
dünya hayatının geçiciliğine istekli çıkarak: "Sen mü'min değilsin"
demeyin. Asıl çok ganimet, Allah Katındadır, bundan önce siz de böyle
idiniz; Allah size lütufta bulundu. Öyleyse iyice açıklık kazandırın.
Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (Nisa Suresi, 94)
Mü'minlerden,
özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla
cihad edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad
edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği
(cenneti) va'detmiştir; ancak Allah, cihad edenleri oturanlara göre
büyük bir ecirle üstün kılmıştır. (Nisa Suresi, 95)
(Onlara) Kendinden dereceler, bağışlanma ve rahmet (vermiştir.) Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nisa Suresi, 96)
Melekler
kendi nefislerine zulmedenlerin hayatına son verecekleri zaman derler
ki: "Nerede idiniz?" Onlar: "Biz, yeryüzünde zayıf bırakılmışlar
(müstaz'aflar) idik." derler. (Melekler de:) "Hicret etmeniz için
Allah'ın arzı geniş değil miydi?" derler. İşte onların barınma yeri
cehennemdir. Ne kötü yataktır o? (Nisa Suresi, 97)
Ancak
erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan müstaz'aflar olup hiçbir çareye
güç yetiremeyenler ve bir yol (çıkış) bulamayanlar başka. (Nisa Suresi, 98)
Umulur ki Allah bunları affeder. Allah affedicidir, bağışlayıcıdır. (Nisa Suresi, 99)
Allah
yolunda hicret eden, yeryüzünde barınacak çok yer de bulur, genişlik
(ve bolluk) da. Allah'a ve Resûlü’ne hicret etmek üzere evinden çıkan,
sonra kendisine ölüm gelen kişinin ecri şüphesiz Allah'a düşmüştür.
Allah, bağışlayıcıdır, esirgeyicidir. (Nisa Suresi, 100)
Yeryüzünde
adım attığınızda (yolculuğa ya da savaşa çıktığınızda), kafirlerin size
bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için
bir sakınca yoktur. Şüphesiz kafirler, sizin apaçık düşmanlarınızdır. (Nisa Suresi, 101)
İçlerinde
olup onlara namazı kıldırdığında, onlardan bir grup, seninle birlikte
dursun ve silahlarını (yanlarına) alsın; böylece onlar secde
ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar. Namazlarını kılmayan diğer grup
gelip seninle namaz kılsınlar, onlar da 'korunma araçlarını' ve
silahlarını alsınlar. Küfredenler, size apansız bir baskın yapabilmek
için, sizin silahlarınızdan ve emtianız (erzak ve mühimmatınız)dan
ayrılmış olmanızı isterler. Yağmur dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya
hastaysanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir sorumluluk yoktur.
Korunma tedbirlerinizi alın. Şüphesiz, Allah kafirler için aşağılatıcı
bir azap hazırlamıştır. (Nisa Suresi, 102)
Namazı
bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin.
Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz,
mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır. (Nisa Suresi, 103)
(Düşmanınız
olan) Topluluğu aramakta gevşeklik göstermeyin. Siz acı çekiyorsanız,
şüphesiz onlar da, sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz,
onların umud etmediklerini Allah'tan umuyorsunuz. Allah, bilendir, hüküm
ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 104)
Şüphesiz,
Allah'ın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmen için Biz sana
kitabı hak olarak indirdik. (Sakın) Hainlerin savunucusu olma. (Nisa Suresi, 105)
Ve Allah'tan bağışlanma dile. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nisa Suresi, 106)
Kendi nefislerine ihanet edenlerden yana mücadeleye girişme. Hiç şüphesiz Allah, ihanette ilerlemiş günahkarı sevmez. (Nisa Suresi, 107)
Onlar,
insanlardan gizlerler de Allah'tan gizlemezler. Oysa O, kendileri,
sözden (plan olarak) hoşnut olmayacağı şeyi 'geceleri düzenleyip
kurarlarken,' onlarla beraberdir. Allah, yaptıklarını kuşatandır. (Nisa Suresi, 108)
İşte
siz böylesiniz; dünya hayatında onlardan yana mücadele ettiniz. Peki
kıyamet günü onlardan yana Allah'a mücadele edecek kimdir? Ya da onlara
vekil olacak kimdir? (Nisa Suresi, 109)
Kim kötülük işler veya nefsine zulmedip sonra Allah'tan bağışlanma dilerse Allah'ı bağışlayıcı ve merhamet edici olarak bulur. (Nisa Suresi, 110)
Kim bir günah kazanırsa, o ancak kendi nefsi aleyhinde onu kazanmıştır. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 111)
Kim
bir hata veya günah kazanır da sonra bunu bir suçsuza yüklerse,
gerçekten o, böyle bir yalan (bühtan)ı ve apaçık bir günahı
yüklenmiştir. (Nisa Suresi, 112)
Eğer
Allah'ın fazlı ve rahmeti senin üzerinde olmasaydı, onlardan bir grup,
seni de saptırmak için tasarı kurmuştu. Oysa onlar, ancak kendi
nefislerini saptırırlar ve sana hiçbir şeyle zarar veremezler. Allah,
sana kitabı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediklerini öğretti. Allah'ın
üzerinizdeki fazlı çok büyüktür. (Nisa Suresi, 113)
Onların
'gizlice söyleşmelerinin' çoğunda hayır yok. Ancak bir sadaka vermeyi
veya iyilikte bulunmayı ya da insanların arasını düzeltmeyi
emredenlerinki başka. Kim Allah'ın rızasını isteyerek böyle yaparsa,
artık ona büyük bir ecir vereceğiz. (Nisa Suresi, 114)
Kim
kendisine 'dosdoğru yol' apaçık belli olduktan sonra, elçiye muhalefet
ederse ve mü'minlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü şeyde
bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir yataktır o!.. (Nisa Suresi, 115)
Hiç
şüphesiz, Allah, Kendisi'ne şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında
kalanlar ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa
elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır. (Nisa Suresi, 116)
Onlar,
O'nu bırakıp da (birtakım) dişilere taparlar. Onlar o her türlü hayırla
ilişkisi kesilmiş şeytandan başkasına tapmazlar. (Nisa Suresi, 117)
Allah,
onu lanetlemiştir. O da (şöyle) dedi: "Andolsun, kullarından
'miktarları tespit edilmiş bir grubu' (kendime uşak) edineceğim. (Nisa Suresi, 118)
Onları
-ne olursa olsun- şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara
düşüreceğim ve onlara kesin olarak davarların kulaklarını kesmelerini
emredeceğim ve Allah'ın yarattıklarını değiştirmelerini emredeceğim."
Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık
bir hüsrana uğramıştır. (Nisa Suresi, 119)
(Şeytan)
Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa
şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va'detmez. (Nisa Suresi, 120)
Onların barınma yerleri cehennemdir, ondan kaçacak bir yer bulamayacaklardır. (Nisa Suresi, 121)
İman
edip salih amellerde bulunanlar, Biz onları altından ırmaklar akan,
içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. Bu, Allah'ın gerçek olan
va'didir. Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır? (Nisa Suresi, 122)
Ne
sizin kuruntularınızla, ne de Kitap Ehlinin kuruntularıyla değil. Kim
kötülük yaparsa, onunla ceza görür; o, Allah'tan başka bir veli (dost)
ve bir yardımcı bulamaz. (Nisa Suresi, 123)
Erkek
olsun, kadın olsun inanmış olarak kim salih bir amelde bulunursa, onlar
cennete girecek ve onlar, bir 'çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar'
bile haksızlığa uğramayacaklardır. (Nisa Suresi, 124)
İyilik
yaparak kendini Allah'a teslim eden ve hanif (tevhidi) olan İbrahim'in
dinine uyandan daha güzel din'li kimdir? Allah, İbrahim'i dost
edinmiştir. (Nisa Suresi, 125)
Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, herşeyi kuşatandır. (Nisa Suresi, 126)
Kadınlar
konusunda senden fetva isterler. De ki: "Onlara ilişkin fetvayı size
Allah veriyor. (Bu fetva,) Kendilerine yazılan (hakları veya miras)ı
vermediğiniz ve kendilerini nikahlamayı istediğiniz yetim kadınlar ve
zayıf çocuklar (hakkında) ile yetimlere karşı adaleti ayakta tutmanız
konusunda size kitapta okunmakta olanlardır. Hayır adına her ne
yaparsanız, şüphesiz Allah onu bilir. (Nisa Suresi, 127)
Eğer
bir kadın, kocasının nüşuzundan veya ondan yüz çevirip uzaklaşmasından
korkarsa, barış ile aralarını bulup düzeltmekte ikisi için sakınca
yoktur. Barış daha hayırlıdır. Nefisler ise 'kıskançlığa ve bencil
tutkulara' hazır (elverişli) kılınmıştır. Eğer iyilik yapar ve
sakınırsanız, şüphesiz, Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (Nisa Suresi, 128)
Kadınlar
arasında adaleti sağlamaya -ne kadar özen gösterseniz de- güç
yetiremezsiniz. Öyleyse, büsbütün (birine) eğilim (sevgi ve ilgi)
gösterip de öbürünü askıdaymış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve
sakınırsanız, şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nisa Suresi, 129)
Eğer
ikisi ayrılacak olurlarsa, Allah her birine 'genişlik (rızık ve ihsan)
kaynaklarından' kazandırır (ihtiyaçlardan korur.) Allah, (rahmetiyle)
geniş olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 130)
Göklerde
ve yerde ne varsa Allah'ındır. Andolsun, Biz sizden önce kitap
verilenlere ve sizlere: "Allah'tan korkup-sakının" diye tavsiye ettik.
Eğer inkara saparsanız, şüphesiz, göklerde ve yerde ne varsa
Allah'ındır. Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, hamde layık olandır. (Nisa Suresi, 131)
Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Vekil olarak Allah yeter. (Nisa Suresi, 132)
Eğer dilerse, ey insanlar, sizi giderir (yok eder) ve başkalarını getirir. Allah, buna güç yetirendir. (Nisa Suresi, 133)
Kim dünya sevab(yarar)ını isterse, dünyanın da, ahiretin de sevabı Allah Katındadır. Allah işitendir, görendir. (Nisa Suresi, 134)
Ey
iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile
olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister
zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır.
Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip
büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah,
yaptıklarınızdan haberi olandır. (Nisa Suresi, 135)
Ey
iman edenler, Allah'a, elçisine, elçisine indirdiği kitaba ve bundan
önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını,
elçilerini ve ahiret gününü inkar ederse, şüphesiz uzak bir sapıklıkla
sapıtmıştır. (Nisa Suresi, 136)
Gerçek
şu, iman edip sonra inkara sapanlar, sonra yine iman edip sonra inkara
sapanlar sonra da inkarları artanlar… Allah onları bağışlayacak
değildir, onları doğru yola da iletecek değildir. (Nisa Suresi, 137)
Münafıklara müjde ver: Onlar için gerçekten acıklı bir azap vardır. (Nisa Suresi, 138)
Onlar,
mü'minleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. 'Kuvvet ve
onuru (izzeti)' onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve
onur,' Allah'ındır. (Nisa Suresi, 139)
O,
size Kitap’ta: "Allah'ın ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay
edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar,
onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz" diye indirdi.
Doğrusu Allah, münafıkların ve kafirlerin tümünü cehennemde toplayacak
olandır. (Nisa Suresi, 140)
Onlar
sizi gözetleyip-duruyorlar. Size Allah'tan bir fetih (zafer ve ganimet)
gelirse: "Sizinle birlikte değil miydik?" derler. Ama kafirlere bir pay
düşerse: "Size üstünlük sağlamadık mı, mü'minlerden size (gelecek
tehlikeleri) önlemedik mi?" derler. Allah, kıyamet günü aranızda
hükmedecektir. Allah, kafirlere mü'minlerin aleyhinde kesinlikle yol
vermez. (Nisa Suresi, 141)
Gerçek
şu ki, münafıklar (sözde), Allah'ı aldatmaktadırlar. Oysa O, onları
aldatandır. Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara
gösteriş yaparlar ve Allah'ı ancak çok az anarlar. (Nisa Suresi, 142)
Arada bocalayıp dururlar. Ne onlarla, ne bunlarla. Allah kimi saptırırsa, artık sen ona yol bulamazsın. (Nisa Suresi, 143)
Ey
iman edenler, mü'minleri bırakıp kafirleri veliler (dostlar) edinmeyin.
Kendi aleyhinizde Allah'a apaçık olan kesin bir delil vermek ister
misiniz? (Nisa Suresi, 144)
Gerçekten münafıklar, ateşin en alçak tabakasındadırlar. Onlara bir yardımcı bulamazsın. (Nisa Suresi, 145)
Ancak
tevbe edenler, ıslah edenler, Allah'a sımsıkı sarılanlar ve dinlerini
katıksız olarak Allah için (halis) kılanlar başka; işte onlar
mü'minlerle beraberdirler. Allah mü'minlere büyük bir ecir verecektir. (Nisa Suresi, 146)
Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah azabınızla ne yapsın? Allah şükrün karşılığını verendir, bilendir. (Nisa Suresi, 147)
Allah, zulme uğrayanlar dışında, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. Allah işitendir, bilendir. (Nisa Suresi, 148)
Bir hayrı açıklar ya da gizli tutarsanız veya bir kötülüğü bağışlarsanız, şüphesiz Allah, affedicidir, güç yetirendir. (Nisa Suresi, 149)
Allah'ı
ve elçilerini (tanımayıp) inkar eden, Allah ile elçilerinin arasını
ayırmak isteyen, "Bazısına inanırız, bazısını tanımayız" diyen ve bu
ikisi arasında bir yol tutturmak isteyenler. (Nisa Suresi, 150)
İşte bunlar, gerçekten kafir olanlardır. Kafirlere aşağılatıcı bir azap hazırlamışızdır. (Nisa Suresi, 151)
Allah'a
ve Resûlü’ne inananlar ve onlardan hiçbiri arasında ayrım yapmayanlar,
işte onlara ecirleri verilecektir. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nisa Suresi, 152)
Kitap
Ehli, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Musa'dan
bundan daha büyüğünü istemişlerdi. Demişlerdi ki: "Bize Allah'ı açıkça
göster." Böylece zulümlerinden dolayı onlara yıldırım çarpmıştı.
Ardından kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, buzağıyı (ilah)
edinmişlerdi. Yine bundan dolayı onları affettik ve Musa'ya apaçık olan
ispatlayıcı bir delil verdik. (Nisa Suresi, 153)
Kesin
söz vermeleri dolayısıyla Tur'u üstlerine yükselttik ve onlara: "Bu
kapıdan secde ederek girin" dedik ve onlara: "Cumartesinde haddi
aşmayın" da dedik. Ve onlardan kesin bir söz aldık. (Nisa Suresi, 154)
Onların
kendi sözlerini bozmaları, Allah'ın ayetlerine karşı inkara sapmaları,
peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve: "Kalplerimiz örtülüdür"
demeleri nedeniyle (onları lanetledik.) Hayır; Allah, inkarları
dolayısıyla ona (kalplerine) damga vurmuştur. Onların azı dışında,
inanmazlar. (Nisa Suresi, 155)
(Bir de) İnkara sapmaları ve Meryem'in aleyhinde büyük bühtanlar söylemeleri, (Nisa Suresi, 156)
Ve:
"Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük"
demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu
öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi.
Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe
içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir
bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. (Nisa Suresi, 157)
Hayır; Allah onu Kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 158)
Andolsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahid olacaktır. (Nisa Suresi, 159)
Yahudilerin
yaptıkları zulüm ve birçok kişiyi Allah'ın yolundan alıkoymaları
nedeniyle (önceleri) kendilerine helal kılınmış güzel şeyleri onlara
haram kıldık. (Nisa Suresi, 160)
Ondan
nehyedildikleri halde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yere
yemeleri nedeniyle (öyle yaptık.) Onlardan kafir olanlara pek acıklı
bir azap hazırlamışızdır. (Nisa Suresi, 161)
Ancak
onlardan ilimde derinleşenler ile mü'minler, sana indirilene ve senden
önce indirilene inanırlar. Namazı dosdoğru kılanlar, zekatı verenler,
Allah'a ve ahiret gününe inananlar; işte bunlar, Biz bunlara büyük bir
ecir vereceğiz. (Nisa Suresi, 162)
Nuh'a
ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik.
İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a,
Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur verdik. (Nisa Suresi, 163)
Ve
gerçekten sana daha önceden hikayelerini anlattığımız elçilere,
anlatmadığımız elçilere (vahyettik). Allah, Musa ile de konuştu. (Nisa Suresi, 164)
Elçiler;
müjdeciler ve uyarıcılar olarak (gönderildi). Öyle ki elçilerden sonra
insanların Allah'a karşı (savunacak) delilleri olmasın. Allah, üstün ve
güçlü olandır, hikmet ve hüküm sahibidir. (Nisa Suresi, 165)
Fakat
Allah, sana indirdiğiyle şahidlik eder ki, O, bunu kendi ilmiyle
indirmiştir. Melekler de şahittirler. Şahid olarak Allah yeter. (Nisa Suresi, 166)
Şüphesiz, inkar edenler ve Allah yolundan alıkoyanlar gerçekten uzak bir sapıklıkla sapmışlardır. (Nisa Suresi, 167)
Gerçek şu ki, inkar edenler ve zulmedenler, Allah onları bağışlayacak değildir, onları bir yola da iletecek değildir. (Nisa Suresi, 168)
Ancak, onda ebedi kalmaları için cehennem yoluna (iletecektir.) Bu da Allah'a pek kolaydır. (Nisa Suresi, 169)
Ey
insanlar, şüphesiz elçi size Rabbinizden hakla geldi. Öyleyse iman
edin, sizin için hayırlıdır. Eğer inkara saparsanız, şüphesiz göklerde
olanların ve yerde olanların tümü Allah'ındır. Allah bilendir, hüküm ve
hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 170)
Ey
Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah'a karşı gerçek
olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın
elçisi ve kelimesidir. Onu (‘OL’ kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve
O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve elçisine inanınız; "üçtür"
demeyiniz. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek
İlah'tır. O, çocuk sahibi olmaktan Yücedir. Göklerde ve yerde her ne
varsa O'nundur. Vekil olarak Allah yeter. (Nisa Suresi, 171)
Mesih
ve yakınlaştırılmış (yüksek derece sahibi) melekler, Allah'a kul
olmaktan kesinlikle çekimser kalmazlar. Kim O'na ibadet etmeye 'karşı
çekimser' davranırsa ve büyüklenme gösterirse (bilmeli ki,) onların
tümünü huzurunda toplayacaktır. (Nisa Suresi, 172)
Ama
iman edenler ve salih amellerde bulunanlar, onlara ecirlerini eksiksiz
ödeyecek ve onlara Kendi fazlından ekleyecektir de. Çekimser davrananlar
ve büyüklenenler, onları acıklı bir azapla azaplandıracaktır ve
kendileri için Allah'tan başka bir (vekil) koruyucu dost ve yardımcı
bulamayacaklardır. (Nisa Suresi, 173)
Ey insanlar Rabbinizden size 'kesin bir kanıt (burhan)' geldi ve size apaçık bir nur (Kur'an) indirdik. (Nisa Suresi, 174)
İşte
Allah'a iman edenler ve O'na sarılanlar, onları Kendisi'nden olan bir
rahmetin ve bir fazlın içine yerleştirecektir ve onları Kendisi'ne varan
dosdoğru bir yola yöneltip-iletecektir. (Nisa Suresi, 175)
Senden
fetva isterler. De ki: "Allah, 'çocuksuz ve babasız olanın
(kelale’nin)' mirasına ilişkin hükmü açıklar. Ölen kişinin çocuğu yok da
kız kardeşi varsa, geride bıraktıklarının yarısı kız kardeşinindir. Ama
(ölen) kız kardeşinin çocuğu yoksa, kendisi (erkek kardeşi) ona mirasçı
olur. Eğer kız kardeşi iki ise, geride bıraktıklarının üçte ikisi
onlarındır. Ama (mirasçılar) erkekler ve kız kardeşler ise, bu durumda
erkek için dişinin iki payı vardır. Allah, -şaşırıp sapmayasınız diye-
açıklar. Allah, herşeyi bilendir. (Nisa Suresi, 176)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder