Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
Elif, Lam, Mim. (Ali İmran Suresi, 1)
Allah... O'ndan başka İlah yoktur. Diridir, Kaimdir. (Ali İmran Suresi, 2)
O, sana Kitab’ı hak ve kendinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, Tevrat'ı ve İncil'i de indirmişti. (Ali İmran Suresi, 3)
Bundan
(Kur’an’dan) önce (onlar) insanlar için bir hidayet idiler. Doğruyu
yanlıştan ayıran (Furkan)ı da indirdi. Gerçek şu ki, Allah'ın ayetlerini
inkar edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah güçlüdür, intikam
alıcıdır. (Ali İmran Suresi, 4)
Şüphesiz, yerde ve gökte Allah'a hiçbir şey gizli kalmaz. (Ali İmran Suresi, 5)
Döl
yataklarında size dilediği gibi suret veren O'dur. O'ndan başka İlah
yoktur; üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Ali İmran Suresi, 6)
Sana
Kitab’ı indiren O'dur. Ondan, Kitab’ın anası (temeli) olan bir kısım
ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma
olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan
müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez.
İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimiz'in
Katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt
alıp-düşünmez. (Ali İmran Suresi, 7)
"Rabbimiz,
bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve Katından bize
bir rahmet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sensin Sen." (Ali İmran Suresi, 8)
"Rabbimiz, kendisinde şüphe olmayan bir günde insanları gerçekten Sen toplayacaksın. Doğrusu Allah, va'dinden cayıp-dönmez." (Ali İmran Suresi, 9)
Şüphesiz
inkar edenler, onların malları da, çocukları da kendilerine Allah'tan
(gelecek azaba karşı) hiçbir şey kazandırmaz. Ve onlar ateşin
yakıtıdırlar. (Ali İmran Suresi, 10)
Tıpkı
Firavun ailesi ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Ayetlerimizi
yalanladılar, böylece Allah günahları nedeniyle onları yakalayıverdi.
Allah, (cezayla) sonuçlandırması pek şiddetli olandır. (Ali İmran Suresi, 11)
İnkar edenlere de ki: "Yakında yenilgiye uğratılacaksınız ve toplanıp cehenneme sürüleceksiniz." Ne kötü yataktır o. (Ali İmran Suresi, 12)
Karşı
karşıya gelen iki toplulukta, sizin için andolsun bir ayet (ibret)
vardır. Bir topluluk, Allah yolunda çarpışıyordu, diğeri ise kafirdi ki
göz görmesiyle karşılarındakini kendilerinin iki katı görüyorlardı. İşte
Allah, dilediğini yardımıyla destekler. Şüphesiz bunda, basiret
sahipleri için gerçekten bir ibret vardır. (Ali İmran Suresi, 13)
Kadınlara,
oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara,
hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara 'süslü ve
çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel
yer Allah Katında olandır. (Ali İmran Suresi, 14)
De
ki: "Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi? Korkup sakınanlar için
Rablerinin Katında, içinde temelli kalacakları, altından ırmaklar akan
cennetler, tertemiz eşler ve Allah'ın rızası vardır. Allah, kulları
hakkıyla görendir." (Ali İmran Suresi, 15)
Onlar: "Rabbimiz şüphesiz biz iman ettik, artık bizim günahlarımızı bağışla ve bizi ateşin azabından koru" diyenler; (Ali İmran Suresi, 16)
Sabredenler, doğru olanlar, gönülden boyun eğenler, infak edenler ve 'seher vakitlerinde' bağışlanma dileyenlerdir. (Ali İmran Suresi, 17)
Allah,
gerçekten Kendisi'nden başka İlah olmadığına şahitlik etti; melekler ve
ilim sahipleri de O'ndan başka İlah olmadığına adaletle şahitlik
ettiler. Aziz ve Hakim olan O'ndan başka İlah yoktur. (Ali İmran Suresi, 18)
Hiç
şüphesiz din, Allah Katında İslam'dır. Kitap verilenler, ancak
kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki "kıskançlık ve hakka
başkaldırma" (bağy) yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerini
inkar ederse, (bilsin ki) gerçekten Allah, hesabı pek çabuk görendir. (Ali İmran Suresi, 19)
Eğer
seninle çekişip-tartışırlarsa, de ki: "Ben, bana uyanlarla birlikte,
kendimi Allah'a teslim ettim." Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki:
"Siz de teslim oldunuz mu?" Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete
ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca
tebliğ(etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir. (Ali İmran Suresi, 20)
Allah'ın
ayetlerini inkar edenler, peygamberleri haksız yere öldürenler ve
insanlardan adaleti emredenleri öldürenler; işte onlara acıklı bir azabı
müjdele. (Ali İmran Suresi, 21)
Onlar, yaptıkları dünyada ve ahirette boşa gitmiş olanlardır. Ve onların yardımcıları yoktur. (Ali İmran Suresi, 22)
Kendilerine
kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi? Aralarında Allah'ın kitabı
hükmetsin diye çağrılıyorlar da, onlardan bir bölümü yüz çeviriyor.
Onlar, işte böyle arka dönenlerdir. (Ali İmran Suresi, 23)
Bu,
onların: "Ateş bize sayılı günler dışında kesinlikle dokunmayacak"
demelerindendir. Onların bu iftiraları, dinleri konusunda kendilerini
yanılgıya düşürmüştür. (Ali İmran Suresi, 24)
Artık
onları, kendisinde şüphe olmayan bir gün topladığımızda ve her bir
nefse -haksızlığa uğratılmaksızın- kazandığı tam olarak ödendiğinde
nasıl olacak? (Ali İmran Suresi, 25)
De
ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım, dilediğine mülkü verirsin ve
dilediğinden mülkü çekip-alırsın, dilediğini aziz kılar, dilediğini
alçaltırsın; hayır Senin elindedir. Gerçekten Sen, herşeye güç
yetirensin." (Ali İmran Suresi, 26)
"Geceyi
gündüze bağlayıp-katarsın, gündüzü de geceye bağlayıp-katarsın; diriyi
ölüden çıkarırsın, ölüyü de diriden çıkarırsın. Sen, dilediğine hesapsız
rızık verirsin." (Ali İmran Suresi, 27)
Mü'minler,
mü'minleri bırakıp da kafirleri veliler edinmesinler. Kim böyle
yaparsa, Allah'tan hiçbir şey (yardım) yoktur. Ancak onlardan korunma
gayesiyle sakınma(nız) başka. Allah, sizi Kendisi'nden sakındırır. Varış
Allah'adır. (Ali İmran Suresi, 28)
De
ki: "Sinelerinizde olanı -gizleseniz de, açığa vursanız da- Allah
bilir. Ve göklerde olanı da, yerde olanı da bilir. Allah, herşeye güç
yetirendir." (Ali İmran Suresi, 29)
Her
bir nefsin hayırdan yaptıklarını hazır bulduğu ve her ne kötülük
işlediyse onunla kendisi arasında uzak bir mesafe olmasını istediği o
günü (düşünün). Allah, sizi Kendisi'nden sakındırır. Allah, kullarına
karşı şefkatli olandır. (Ali İmran Suresi, 30)
De
ki: "Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin ve
günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir." (Ali İmran Suresi, 31)
De ki: "Allah'a ve elçisine itaat edin." Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz Allah, kafirleri sevmez. (Ali İmran Suresi, 32)
Gerçek şu ki, Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini alemler üzerine seçti; (Ali İmran Suresi, 33)
Onlar birbirlerinden (türeme tek) bir zürriyettir. Allah işitendir, bilendir. (Ali İmran Suresi, 34)
Hani
İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımda olanı, 'her türlü bağımlılıktan
özgürlüğe kavuşturulmuş olarak' Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz
işiten bilen Sensin Sen" demişti. (Ali İmran Suresi, 35)
Fakat
onu doğurduğunda -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirken- dedi ki:
"Rabbim, doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum. Erkek ise, kız gibi
değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu o taşa tutulmuş
(kovulmuş) şeytandan Sana sığındırırım." (Ali İmran Suresi, 36)
Bunun
üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki
gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman
mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden
geldi?" deyince, "Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine
hesapsız rızık verendir" dedi. (Ali İmran Suresi, 37)
Orada Zekeriya Rabbine dua etti: "Rabbim, bana Katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin" dedi. (Ali İmran Suresi, 38)
O
mihrapta namaz kılarken, melekler ona seslendi: "Allah, sana Yahya'yı
müjdeler. O, Allah'tan olan bir kelimeyi (İsa'yı) doğrulayan, efendi,
iffetli ve salihlerden bir peygamberdir." (Ali İmran Suresi, 39)
Dedi
ki: "Rabbim, bana gerçekten ihtiyarlık ulaşmışken ve karım da kısırken
nasıl bir oğlum olabilir?" "Böyledir" dedi, "Allah dilediğini yapar." (Ali İmran Suresi, 40)
(Zekeriya)
"Rabbim, bana bir alamet (ayet) ver." dedi. "Sana alamet, işaretleşme
dışında, insanlarla üç gün konuşmamandır. Rabbini çokça zikret ve akşam
sabah O’nu tesbih et." dedi. (Ali İmran Suresi, 41)
Hani melekler: "Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün kıldı," demişti. (Ali İmran Suresi, 42)
"Meryem, Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et." (Ali İmran Suresi, 43)
Bunlar,
gayb haberlerindendir; bunları sana vahyediyoruz. Onlardan hangisi
Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken sen
yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin. (Ali İmran Suresi, 44)
Hani
melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah Kendinden bir kelimeyi
sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve
ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın
kılınanlardandır." (Ali İmran Suresi, 45)
"Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir." (Ali İmran Suresi, 46)
"Rabbim,
bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?" dedi.
(Fakat) Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse,
yalnızca ona "ol" der, o da hemen oluverir." (Ali İmran Suresi, 47)
"Ona Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecek." (Ali İmran Suresi, 48)
İsrailoğulları’na
elçi kılacak. (O, İsrailoğulları’na şöyle diyecek:) "Gerçek şu, ben
size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir
şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş
oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına
tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve
biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız
bunda sizin için kesin bir ayet vardır." (Ali İmran Suresi, 49)
"Benden
önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal
kılmak üzere size Rabbinizden bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup
bana itaat edin." (Ali İmran Suresi, 50)
"Gerçekten Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na ibadet edin. Dosdoğru olan yol işte budur." (Ali İmran Suresi, 51)
Nitekim
İsa, onlarda inkarı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler
kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık,
bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahid ol" dediler. (Ali İmran Suresi, 52)
"Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk. Böylece bizi şahidlerle beraber yaz." (Ali İmran Suresi, 53)
Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır. (Ali İmran Suresi, 54)
Hani
Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu senin hayatına Ben son
vereceğim, seni Kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden
temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne
geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır, hakkında anlaşmazlığa
düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim." (Ali İmran Suresi, 55)
"İnkar edenleri ise, dünyada ve ahirette şiddetli bir azapla azaplandıracağım. Onların hiç yardımcıları yoktur." (Ali İmran Suresi, 56)
"İman edip salih amellerde bulunanların ecirleri eksiksiz ödenecektir. Allah, zalim olanları sevmez." (Ali İmran Suresi, 57)
Bunları Biz sana ayetlerden ve hikmetli zikirden (Kur'an'dan) okuyoruz. (Ali İmran Suresi, 58)
Şüphesiz,
Allah Katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan
yarattı, sonra ona "ol" demesiyle o da hemen oluverdi. (Ali İmran Suresi, 59)
Gerçek, Rabbinden (gelen)dir. Öyleyse kuşkuya kapılanlardan olma. (Ali İmran Suresi, 60)
Artık
sana gelen bunca ilimden sonra, onun hakkında seninle
'çekişip-tartışmalara girişirlerse' de ki: "Gelin, oğullarımızı ve
oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi
çağıralım; sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah'ın lanetini yalan
söyleyenlerin üstüne kılalım." (Ali İmran Suresi, 61)
Şüphesiz
bu, gerçek bir olayın haberidir. Allah'tan başka İlah yoktur. Ve
şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Ali İmran Suresi, 62)
Eğer yüz çevirirlerse elbette Allah, fesat çıkaranları bilir. (Ali İmran Suresi, 63)
De
ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye
(tevhide) gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi
ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı
Rabler edinmeyelim." Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahid olun,
biz gerçekten Müslümanlarız." (Ali İmran Suresi, 64)
"Ey
Kitap Ehli, İbrahim konusunda ne diye çekişip tartışıyorsunuz? Tevrat
da, İncil de ancak ondan sonra indirilmiştir. Yine de akıl erdirmeyecek
misiniz?" (Ali İmran Suresi, 65)
İşte
sizler böylesiniz; (diyelim ki) hakkında bilginiz olan şeyde
tartıştınız, ama hiç bilginiz olmayan bir konuda ne diye
tartışıp-duruyorsunuz? Oysa Allah bilir, sizler bilmezsiniz. (Ali İmran Suresi, 66)
İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hıristiyandı: ancak, O hanif (muvahhid) bir Müslümandı, müşriklerden de değildi. (Ali İmran Suresi, 67)
Doğrusu, insanların İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar ve bu peygamber ile iman edenlerdir. Allah, mü'minlerin velisidir. (Ali İmran Suresi, 68)
Kitap
Ehlinden bir grup, sizi şaşırtıp saptırmayı arzuladı; fakat onlar ancak
kendi nefislerini şaşırtıp-saptırırlar da şuuruna varmazlar. (Ali İmran Suresi, 69)
Ey Kitap Ehli, siz şahid olup dururken, ne diye Allah'ın ayetlerini inkar ediyorsunuz? (Ali İmran Suresi, 70)
Ey Kitap Ehli, neden hakkı batıl ile örtüyor ve bildiğiniz halde hakkı gizliyorsunuz? (Ali İmran Suresi, 71)
Kitap
Ehlinden bir bölümü, dedi ki: "İman edenlere inene gündüzün
başlangıcında inanın, bitiminde ise inkar edin. Belki onlar da
dönerler." (Ali İmran Suresi, 72)
"Ve
sizin dininize uyanlardan başkasına inanıp güvenmeyin." De ki:
"Şüphesiz doğru yol Allah'ın dosdoğru yoludur. Size verilenin bir
benzeri birine (İslam peygamberine) veriliyor ya da Rabbinizin Katında
onlar (Müslümanlar) size karşı deliller getiriyorlar, diye mi (bu
telaşınız?) De ki: "Şüphesiz 'lütuf ve ihsan (fazl)' Allah'ın elindedir,
onu dilediğine verir. Allah (rahmeti) geniş olandır, bilendir." (Ali İmran Suresi, 73)
O, kime dilerse rahmetini tahsis eder, Allah büyük 'lütuf ve ihsan (fazl)' sahibidir. (Ali İmran Suresi, 74)
Kitap
Ehlinden öylesi vardır ki, bir kantar emanet bıraksan onu sana geri
verir; öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, sen, onun
tepesine dikilip durmadıkça onu sana ödemez. Bu onların "ümmiler (zayıf
ve bilgisizler veya Ehl-i Kitap olmayanlar) konusunda üzerinizde bir yol
(sorumluluk) yoktur" demiş olmalarındandır. Oysa kendileri (gerçeği)
bildikleri halde Allah'a karşı yalan söylemektedirler. (Ali İmran Suresi, 75)
Hayır; kim ahdine vefa eder ve sakınırsa şüphesiz Allah da sakınanları sever. (Ali İmran Suresi, 76)
Allah'ın
ahdini ve yeminlerini az bir değere karşılık satanlar... İşte onlar;
onlar için ahirette hiçbir pay yoktur, kıyamet gününde Allah onlarla
konuşmaz, onları gözetmez ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir
azap vardır. (Ali İmran Suresi, 77)
Onlardan
öyleleri vardır ki, dillerini kitaba doğru eğip bükerler, siz onu (bu
okur göründüklerini) kitaptan sanasınız diye. Oysa o kitaptan değildir.
"Bu Allah Katındandır" derler. Oysa o, Allah Katından değildir.
Kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı (böyle) yalan söylerler. (Ali İmran Suresi, 78)
Beşerden
hiç kimsenin, Allah kendisine kitabı, hükmü ve peygamberliği verdikten,
sonra insanlara: "Allah'ı bırakıp bana kulluk edin" deme (hakkı ve
yetki)si yoktur. Fakat o, "Öğrettiğiniz ve ders verdiğiniz kitaba göre
Rabbaniler olunuz” (deme görevindedir.) (Ali İmran Suresi, 79)
O, melekleri ve peygamberleri Rabler edinmenizi emretmez. Siz, Müslüman olduktan sonra, size küfrü mü emredecek? (Ali İmran Suresi, 80)
Hani
Allah peygamberlerden 'kesin bir söz (misak)' almıştı: "Andolsun size
kitap ve hikmetten verip sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir
elçi geldiğinde, ona kesin olarak iman edecek ve ona yardımda
bulunacaksınız." Demişti ki: "Bunu ikrar ettiniz ve bu ağır yükümü
aldınız mı?" Onlar: "İkrar ettik" demişlerdi de "Öyleyse şahid olun, Ben
de sizinle birlikte şahid olanlardanım" demişti. (Ali İmran Suresi, 81)
Artık kim bundan sonra yüz çevirirse, onlar fasık olanlardır. (Ali İmran Suresi, 82)
Peki
onlar, Allah'ın dininden başka bir din mi arıyorlar? Oysa göklerde ve
yerde her ne varsa -istese de, istemese de- O'na teslim olmuştur ve O'na
döndürülmektedirler. (Ali İmran Suresi, 83)
De
ki: "Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve
torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden
verilenlere iman ettik. Onlardan hiçbiri arasında ayrılık gözetmeyiz. Ve
biz O'na teslim olmuşlarız." (Ali İmran Suresi, 84)
Kim İslam'dan başka bir din ararsa asla ondan kabul edilmez. O, ahirette de kayba uğrayanlardandır. (Ali İmran Suresi, 85)
Kendilerine
apaçık belgeler geldiği ve elçinin hak olduğuna şahid oldukları halde,
imanlarından sonra küfre sapan bir kavmi Allah nasıl hidayete erdirir?
Allah, zulmeden bir kavmi hidayete erdirmez. (Ali İmran Suresi, 86)
İşte bunların cezası, Allah'ın meleklerin ve bütün insanların lanetlerinin üzerine olmasıdır. (Ali İmran Suresi, 87)
İçinde temelli kalıcıdırlar. Onların azabı hafifletilmez ve onlar gözetilmezler. (Ali İmran Suresi, 88)
Ancak bundan sonra tevbe edenler, 'salih olarak davrananlar' başka. Çünkü Allah, gerçekten bağışlayandır, esirgeyendir. (Ali İmran Suresi, 89)
Doğrusu,
imanlarından sonra inkar edenler, sonra inkarlarını arttıranlar;
bunların tevbeleri kesinlikle kabul edilmez. İşte bunlar, sapıkların ta
kendileridir. (Ali İmran Suresi, 90)
Şüphesiz
küfredip kafir olarak ölenler, bunların hiçbirisinden, yeryüzü dolusu
altını olsa -bunu fidye olarak verse de- kesin olarak kabul edilmez.
Onlar için acı bir azap vardır ve onların yardımcıları yoktur. (Ali İmran Suresi, 91)
Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir. (Ali İmran Suresi, 92)
Tevrat
indirilmeden evvel, İsrail'in kendine haram kıldıklarından başka,
İsrailoğulları’na bütün yiyecekler helal idi. De ki: "Şu halde eğer
doğruysanız, Tevrat'ı getirin de onu okuyun". (Ali İmran Suresi, 93)
Artık bundan sonra kim Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzerse, işte onlar, zalim olanlardır. (Ali İmran Suresi, 94)
De ki: "Allah doğru söyledi. Öyleyse Allah'ı bir tanıyan (Hanif)ler olarak İbrahim'in dinine uyun. O, müşriklerden değildi." (Ali İmran Suresi, 95)
Gerçek
şu ki, insanlar için ilk kurulan Ev, Bekke (Mekke) de, o, kutlu ve
bütün insanlar (alemler) için hidayet olan (Ka'be)dir. (Ali İmran Suresi, 96)
Orada
apaçık ayetler (ve) İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse o
güvenliktedir. Ona bir yol bulup güç yetirenlerin Ev'i haccetmesi
Allah'ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim de inkar ederse, şüphesiz,
Allah alemlere karşı muhtaç olmayandır. (Ali İmran Suresi, 97)
De ki: "Ey Kitap Ehli, Allah yaptıklarınıza şahid iken, ne diye Allah'ın ayetlerini inkar ediyorsunuz?" (Ali İmran Suresi, 98)
De
ki: "Ey Kitap Ehli, sizler şahidler olduğunuz halde, ne diye iman
edenleri Allah yolundan -onda bir çarpıklık bulmaya yeltenerek-
çevirmeye çalışıyorsunuz? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir." (Ali İmran Suresi, 99)
Ey
iman edenler, eğer kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba
boyun eğecek olursanız, sizi imanınızdan sonra tekrar küfre döndürürler.
(Ali İmran Suresi, 100)
Allah'ın
ayetleri size okunuyorken ve O'nun elçisi içinizdeyken nasıl oluyor da
inkar ediyorsunuz? Kim Allah'a sımsıkı tutunursa, artık elbette o,
dosdoğru olan bir yola iletilmiştir. (Ali İmran Suresi, 101)
Ey
iman edenler, Allah'tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece
korkup-sakının ve siz, ancak Müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum
üzerinde) ölmeyin. (Ali İmran Suresi, 102)
Allah'ın
ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin
üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O,
kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle
kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun
kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye,
Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Ali İmran Suresi, 103)
Sizden;
hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden)
sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır. (Ali İmran Suresi, 104)
Kendilerine
apaçık belgeler geldikten sonra, parçalanıp ayrılan ve anlaşmazlığa
düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır. (Ali İmran Suresi, 105)
Bazı
yüzlerin ağaracağı, bazı yüzlerin de kararacağı gün... Yüzleri
kapkara-kesilecek olanlara: "İmanınızdan sonra inkar ettiniz, öyle mi?
Öyleyse inkar etmenize karşılık olarak azabı tadın” (denilir). (Ali İmran Suresi, 106)
Yüzleri ağaranlar ise, artık onlar Allah'ın rahmeti içindedirler, içinde de temelli kalacaklardır. (Ali İmran Suresi, 107)
Bunlar sana hak olarak okumakta olduğumuz Allah'ın ayetleridir. Allah, alemlere zulüm isteyen değildir. (Ali İmran Suresi, 108)
Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır ve (bütün) işler Allah'a döndürülür. (Ali İmran Suresi, 109)
Siz,
insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslam'a
uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman
edersiniz. Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı
olurdu. İçlerinden iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska
sapanlardır. (Ali İmran Suresi, 110)
Onlar
size ezadan başka kesinlikle bir zarar veremezler. Eğer sizinle
savaşırlarsa size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da
edilmez. (Ali İmran Suresi, 111)
Her
nerede bulunurlarsa bulunsunlar -Allah'ın ipine ve insanların ipine
(ahdine) sığınanlar başka- onlara zillet (zorluk damgası) vurulmuştur.
Onlar, Allah'tan bir gazaba uğradılar da üzerlerine aşağılanma (damgası)
vuruldu. Bu, Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri ve peygamberleri haksız
yere öldürmeleri nedeniyledir. (Yine) Bu, isyan etmeleri ve haddi
aşmaları dolayısıyladır. (Ali İmran Suresi, 112)
Onların
hepsi bir değildir. Kitap Ehli'nden bir topluluk vardır ki, gece
vaktinde ayakta durup Allah'ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanırlar. (Ali İmran Suresi, 113)
Bunlar,
Allah'a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan
sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır. (Ali İmran Suresi, 114)
Onlar hayırdan her ne yaparlarsa, elbette ondan yoksun bırakılmazlar. Allah, muttakileri bilendir. (Ali İmran Suresi, 115)
Gerçekten
inkar edenlerin ise, ne malları, ne çocukları, onlara Allah'tan yana
bir şey sağlayamaz. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda temelli olarak
kalacaklardır. (Ali İmran Suresi, 116)
Onların
bu dünya hayatındaki harcamaları kendi nefislerine zulmetmiş olan bir
kavmin ekinine isabet eden kavurucu soğukluktaki bir rüzgara benzer ki
onu (ekini) helak etmiştir. Allah, onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi
nefislerine zulmetmektedirler. (Ali İmran Suresi, 117)
Ey
iman edenler, sizden olmayanları sırdaş edinmeyin. Onlar size kötülük
ve zarar vermeye çalışıyor, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden
hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur,
sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür. Size ayetlerimizi
açıkladık; belki akıl erdirirsiniz. (Ali İmran Suresi, 118)
Sizler,
işte böylesiniz; onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler. Siz
kitabın tümüne inanırsınız, onlar sizinle karşılaştıklarında "inandık"
derler, kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden
dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: "Kin ve öfkenizle ölün."
Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (Ali İmran Suresi, 119)
Size
bir iyilik dokununca tasalanırlar, size bir kötülük isabet ettiğindeyse
buna sevinirler. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların 'hileli
düzenleri' size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz, Allah, yapmakta
olduklarını kuşatandır. (Ali İmran Suresi, 120)
Hani
sen, mü'minleri savaşmak için elverişli yerlere yerleştirmek için
evinden erkenden ayrılmıştın. Allah işitendir, bilendir. (Ali İmran Suresi, 121)
O
zaman sizden iki grup, neredeyse 'çözülüp geri çekilmek' istemişti.
Oysa Allah onların (Velisi) yardımcısıydı. Artık mü'minler, yalnızca
Allah'a tevekkül etmelidir. (Ali İmran Suresi, 122)
Andolsun, siz güçsüz iken Allah size Bedir'de yardımıyla zafer verdi. Şu halde Allah'tan sakının, O'na şükredebilesiniz. (Ali İmran Suresi, 123)
Sen mü'minlere: "Rabbinizin size meleklerden indirilmiş üç bin kişiyle yardım-iletmesi size yetmez mi?" diyordun. (Ali İmran Suresi, 124)
Evet,
eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar da aniden üstünüze
çullanıverirlerse, Rabbiniz size meleklerden nişanlı beş bin kişiyle
yardım ulaştıracaktır. (Ali İmran Suresi, 125)
Allah
bunu (yardımı) size ancak bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla tatmin
bulsun diye yaptı. 'Yardım ve zafer’ (nusret) ancak üstün ve güçlü,
hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'ın Katındandır. (Ali İmran Suresi, 126)
(Ki
bununla) İnkar edenlerin önde gelenlerinden bir kısmını kessin (helak
etsin) ya da 'umutları suya düşmüşler olarak onları' tepesi aşağı
getirsin de geri dönüp gitsinler.' (Ali İmran Suresi, 127)
(Allah'ın)
Onların tevbelerini kabul etmesi veya zalim olduklarından dolayı
azaplandırması işinden sana bir şey (sorumluluk ve görev) yoktur. (Ali İmran Suresi, 128)
Göklerde
ve yerde olanların tümü Allah'ındır. Kimi dilerse bağışlar, kimi
dilerse azaplandırır. Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (Ali İmran Suresi, 129)
Ey iman edenler, faizi kat kat artırılmış olarak yemeyin. Ve Allah'tan sakının, umulur ki kurtulursunuz. (Ali İmran Suresi, 130)
Ve kafirler için hazırlanmış olan ateşten sakının. (Ali İmran Suresi, 131)
Allah'a ve elçisine itaat edin, ki merhamet olunasınız. (Ali İmran Suresi, 132)
Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır. (Ali İmran Suresi, 133)
Onlar,
bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve
insanlar(daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir. Allah, iyilik
yapanları sever. (Ali İmran Suresi, 134)
Ve
'çirkin bir hayasızlık' işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri
zaman, Allah'ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma
isteyenlerdir. Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar
yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir. (Ali İmran Suresi, 135)
İşte
bunların karşılığı, Rablerinden bağışlanma ve içinde ebedi kalacakları,
altından ırmaklar akan cennetlerdir. (Böyle) Yapıp-edenlere ne güzel
bir karşılık (ecir var). (Ali İmran Suresi, 136)
Gerçek
şu ki, sizden önce nice sünnetler gelip-geçmiştir. Bundan dolayı
yeryüzünde gezip-dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonuç nasıl oldu
bir görün. (Ali İmran Suresi, 137)
Bu (Kur'an) insanlar için bir beyan sakınanlar için de bir hidayet ve öğüttür. (Ali İmran Suresi, 138)
Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz. (Ali İmran Suresi, 139)
Eğer
bir yara aldıysanız, o kavme de benzeri bir yara değmiştir. İşte o
günleri Biz onları insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu, Allah'ın
iman edenleri belirtip-ayırması ve sizden şahidler (veya şehidler)
edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez; (Ali İmran Suresi, 140)
(Yine bu) Allah'ın, iman edenleri arındırması ve inkar edenleri yok etmesi içindir. (Ali İmran Suresi, 141)
Yoksa
siz, Allah, içinizden cihad edenleri belirtip-ayırt etmeden ve
sabredenleri de belirtip-ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?
(Ali İmran Suresi, 142)
Andolsun, siz onunla karşılaşmadan önce ölümü temenni ediyordunuz. İşte onu gördünüz, ama bakıp duruyorsunuz. (Ali İmran Suresi, 143)
Muhammed,
yalnızca bir elçidir. Ondan önce nice elçiler gelip-geçmiştir. Şimdi O
ölürse ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi
döneceksiniz? İki topuğu üzerinde gerisin geri dönen kimse, Allah'a
kesinlikle zarar veremez. Allah, şükredenleri pek yakında
ödüllendirecektir. (Ali İmran Suresi, 144)
Allah'ın
izni olmaksızın hiçbir nefis için ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş
bir yazıdır. Kim dünyanın yararını (sevabını) isterse ona ondan veririz,
kim ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri pek
yakında ödüllendireceğiz. (Ali İmran Suresi, 145)
Nice
peygamberle birlikte birçok Rabbani (bilgin)ler savaşa girdiler de,
Allah yolunda kendilerine isabet eden (güçlük ve mihnet)den dolayı ne
gevşeklik gösterdiler, ne boyun eğdiler. Allah, sabredenleri sever. (Ali İmran Suresi, 146)
Onların
söyledikleri: "Rabbimiz, günahlarımızı ve işimizdeki aşırılıklarımızı
bağışla, ayaklarımızı (bastıkları yerde) sağlamlaştır ve bize kafirler
topluluğuna karşı yardım et" demelerinden başka bir şey değildi. (Ali İmran Suresi, 147)
Böylece Allah, dünya ve ahiret sevabının güzelliğini onlara verdi. Allah iyilikte bulunanları sever. (Ali İmran Suresi, 148)
Ey
iman edenler, eğer inkar edenlere itaat ederseniz, sizi topuklarınız
üzerinde gerisin-geri çevirirler, böylece büyük hüsrana uğrayanlara
dönersiniz. (Ali İmran Suresi, 149)
Hayır, sizin Mevlanız Allah'tır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır. (Ali İmran Suresi, 150)
Kendisi
hakkında hiçbir delil indirmediği şeyi Allah'a ortak koştuklarından
dolayı küfredenlerin kalplerine korku salacağız. Onların barınma yerleri
ateştir. Zalimlerin konaklama yeri ne kötüdür. (Ali İmran Suresi, 151)
Andolsun,
Allah size verdiği sözünde sadık kaldı; siz O'nun izniyle onları
kırıp-geçiriyordunuz. Öyle ki sevdiğiniz (zafer)i size gösterdikten
sonra, siz yılgınlık gösterdiniz, isyan ettiniz ve emir hakkında
çekiştiniz. Sizden kiminiz dünyayı, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra
(Allah) denemek için sizi ondan çevirdi. Ama (yine de) sizi bağışladı.
Allah mü'minlere karşı fazl (ve ihsan) sahibi olandır. (Ali İmran Suresi, 152)
Siz
o zaman durmaksızın uzaklaşıyor, kimseye dönüp bakmıyordunuz. Elçi de
sürekli sizi arkadan çağırıyordu. (Allah) Elinizden kaçırdıklarınıza ve
size isabet edene üzülmemeniz için sizi kederden kedere uğrattı. Allah,
yaptıklarınızdan haberi olandır. (Ali İmran Suresi, 153)
Sonra
kederin ardından üzerinize bir güvenlik (duygusu) indirdi, bir uyuklama
ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. Bir grup da, canları derdine
düşmüştü; Allah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla zanlara kapılarak:
"Bu işten bize ne var ki?" diyorlardı. De ki: "Şüphesiz işin tümü
Allah'ındır." Onlar, sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli
tutuyorlar, "Bu işten bize bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik"
diyorlar. De ki: "Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi
yazılmış olanlar, yine devrilecekleri yerlere gidecekti. (Bunu) Allah,
sinelerinizdekini denemek ve kalplerinizde olanı arındırmak için
(yaptı). Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (Ali İmran Suresi, 154)
İki
topluluğun karşı karşıya geldikleri gün, sizden geri dönenleri,
kazandıkları bazı şeyler dolayısıyla şeytan onların ayağını kaydırmak
istemişti. Ama andolsun ki, Allah onları affetti. Şüphesiz Allah,
bağışlayandır, yumuşak olandır. (Ali İmran Suresi, 155)
Ey
iman edenler, inkar edenler ile yeryüzünde gezip dolaşırken veya
savaşta bulundukları sırada (ölen) kardeşleri için: "Yanımızda
olsalardı, ölmezlerdi, öldürülmezlerdi" diyenler gibi olmayın. Allah,
bunu onların kalplerinde onulmaz bir hasret olarak kıldı. Dirilten ve
öldüren Allah'tır. Allah, yaptıklarınızı görendir. (Ali İmran Suresi, 156)
Andolsun,
eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, Allah'tan olan bir
bağışlanma ve rahmet, onların bütün toplamakta olduklarından daha
hayırlıdır. (Ali İmran Suresi, 157)
Andolsun, ölseniz de, öldürülseniz de şüphesiz Allah'a (varıp) toplanacaksınız. (Ali İmran Suresi, 158)
Allah'tan
bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı
yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları
bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et.
Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül
edenleri sever. (Ali İmran Suresi, 159)
Eğer
Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer
sizi 'yapayalnız ve yardımsız' bırakacak olursa, O’ndan sonra size
yardım edecek kimdir? Öyleyse mü'minler, yalnızca Allah'a tevekkül
etsinler. (Ali İmran Suresi, 160)
Hiçbir
peygambere, emanete ihanet yaraşmaz. Kim ihanet ederse, kıyamet günü
ihanet ettiğiyle gelir. Sonra her nefis ne kazandıysa, (ona) eksiksiz
olarak ödenir. Onlar haksızlığa uğratılmazlar. (Ali İmran Suresi, 161)
Allah'ın rızasına uyan kişi, Allah'tan bir gazaba uğrayan ve barınma yeri cehennem olan kişi gibi midir? Ne kötü barınaktır o. (Ali İmran Suresi, 162)
Allah Katında onlar derece derecedir. Allah yaptıklarını görendir. (Ali İmran Suresi, 163)
Andolsun
ki Allah, mü'minlere, içlerinde kendilerinden onlara bir peygamber
göndermekle lütufta bulunmuştur. (Ki O) Onlara ayetlerini okuyor, onları
arındırıyor ve onlara kitabı ve hikmeti öğretiyor. Ondan önce ise onlar
apaçık bir sapıklık içindeydiler. (Ali İmran Suresi, 164)
İki
misline uğrattığınız bir musibet size isabet edince mi: "Bu nereden"
dediniz? De ki: "O, sizin kendinizdendir." Şüphesiz Allah, herşeye güç
yetirendir. (Ali İmran Suresi, 165)
İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün, size isabet eden ancak Allah'ın izniyle idi. (Bu, Allah'ın) mü'minleri ayırt etmesi; (Ali İmran Suresi, 166)
Münafıklık
yapanları da belirtmesi içindi. Onlara: "Gelin, Allah'ın yolunda
savaşın ya da savunma yapın" denildiğinde, "Biz savaşmayı bilseydik
elbette sizi izlerdik" dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha
yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah,
onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir. (Ali İmran Suresi, 167)
Onlar,
kendileri oturup kardeşleri için: "Eğer bize itaat etselerdi,
öldürülmezlerdi" diyenlerdir. De ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz, ölümü
kendinizden savın öyleyse." (Ali İmran Suresi, 168)
Allah yolunda öldürülenleri sakın 'ölüler' saymayın. Hayır, onlar, Rableri Katında diridirler, rızıklanmaktadırlar. (Ali İmran Suresi, 169)
Allah'ın
Kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlara
arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki, onlara hiçbir
korku yoktur, mahzun da olacak değillerdir. (Ali İmran Suresi, 170)
Onlar,
Allah'tan bir nimeti, bir fazlı (bolluğu) ve gerçekten Allah'ın
mü'minlerin ecrini boşa çıkarmadığını müjdelemektedirler. (Ali İmran Suresi, 171)
Kendilerine
yara isabet ettikten sonra, Allah ve elçisinin çağrısına icabet
edenler, içlerinden iyilik yapanlar ve sakınanlar için büyük bir ecir
vardır. (Ali İmran Suresi, 172)
Onlar,
kendilerine insanlar: "Size karşı insanlar topla(n)dılar, artık
onlardan korkun" dedikleri halde imanları artanlar ve: "Allah bize
yeter, O ne güzel vekildir" diyenlerdir. (Ali İmran Suresi, 173)
Bundan
dolayı, kendilerine hiçbir kötülük dokunmadan bir bolluk (fazl) ve
Allah'tan bir nimetle geri döndüler. Onlar, Allah'ın rızasına uydular.
Allah, büyük fazl (ve ihsan) sahibidir. (Ali İmran Suresi, 174)
İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın, eğer mü'minlerseniz, Benden korkun. (Ali İmran Suresi, 175)
Küfürde
'büyük çaba harcayanlar' seni üzmesin. Çünkü onlar, Allah'a hiçbir
şeyle zarar veremezler. Allah, onları ahirette pay sahibi kılmamayı
ister. Onlar için büyük bir azap vardır. (Ali İmran Suresi, 176)
Onlar, imana karşılık küfrü satın alanlardır. Onlar, Allah'a hiçbir şeyle zarar veremezler. Onlar için acıklı bir azap vardır. (Ali İmran Suresi, 177)
O
küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi sakın kendileri için
hayırlı sanmasınlar, Biz onlara, ancak günahları daha da artsın, diye
süre vermekteyiz. Onlar için aşağılatıcı bir azap vardır. (Ali İmran Suresi, 178)
Allah,
murdar olanı, temiz olandan ayırt edinceye kadar mü'minleri, sizin
kendisi üzerinde bulunduğunuz durumda bırakacak değildir. Allah sizi
gayb üzerine muttali kılacak değildir. Ama Allah, elçilerinden
dilediğini seçer. Öyleyse siz de Allah'a ve elçisine iman edin. Eğer
iman eder ve sakınırsanız, sizin için büyük bir ecir vardır. (Ali İmran Suresi, 179)
Allah'ın,
bol ihsanından kendilerine verdiği şeylerde cimrilik edenler, bunun
kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır; bu, onlar için
şerdir; kıyamet günü, cimrilik ettikleriyle tasmalandırılacaklardır.
Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah yaptıklarınızdan haberi
olandır. (Ali İmran Suresi, 180)
Andolsun;
"Gerçek, Allah fakirdir, biz ise zenginiz" diyenlerin sözlerini Allah
işitmiştir. Onların bu sözlerini ve peygamberleri haksız yere
öldürmelerini yazacağız ve: "Yakıcı olan azabı tadın" diyeceğiz. (Ali İmran Suresi, 181)
Bu, ellerinizin önden sunduklarıdır. Allah, gerçekten kullara zulmedici değildir. (Ali İmran Suresi, 182)
"Allah
bize ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir elçiye inanmamamız
konusunda and verdi," diyenlere de ki: "Şüphesiz, benden önce nice
elçiler, apaçık belgeler ve söylediklerinizle geldi; eğer, siz doğru
idiyseniz, o halde onları ne diye öldürdünüz?" (Ali İmran Suresi, 183)
Eğer seni yalanlarlarsa, senden önce apaçık belgeler, Zeburlar ve aydınlık kitapla gelen elçileri de yalanlamışlardır. (Ali İmran Suresi, 184)
Her
nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce
ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o
gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir
şey değildir. (Ali İmran Suresi, 185)
Andolsun,
mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce
kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok
eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu)
emirlere olan azimdendir. (Ali İmran Suresi, 186)
Hani
kitap verilenlerden: "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu
gizlemeyeceksiniz" diye kesin söz almıştı. Fakat onlar, bunu arkalarına
attılar ve ona karşılık az bir değeri satın aldılar. O aldıkları şey ne
kötüdür. (Ali İmran Suresi, 187)
Getirdikleriyle
sevinen ve yapmadıkları şeyler nedeniyle övülmekten hoşlananları
(kazançlı) sayma; onları azaptan kurtulmuş olarak sayma. Onlar için acı
bir azap vardır. (Ali İmran Suresi, 188)
Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah, herşeye güç yetirendir. (Ali İmran Suresi, 189)
Şüphesiz
göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün art arda gelişinde
temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır. (Ali İmran Suresi, 190)
Onlar,
ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve
yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen
bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru." (Ali İmran Suresi, 191)
"Rabbimiz, şüphesiz Sen kimi ateşe sokarsan, artık onu 'hor ve aşağılık' kılmışsındır; zulmedenlerin yardımcıları yoktur." (Ali İmran Suresi, 192)
"Rabbimiz,
biz: "Rabbinize iman edin" diye imana çağrıda bulunan bir çağırıcıyı
işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla,
kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür." (Ali İmran Suresi, 193)
"Rabbimiz,
elçilerine va'dettiklerini bize ver, kıyamet gününde de bizi 'hor ve
aşağılık' kılma. Şüphesiz Sen, va'dine muhalefet etmeyensin." (Ali İmran Suresi, 194)
Nitekim
Rableri onlara (dualarını kabul ederek) cevab verdi: "Şüphesiz Ben,
erkek olsun, kadın olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam.
Sizin kiminiz kiminizdendir. İşte, hicret edenlerin, yurtlarından
sürülüp-çıkarılanların ve yolumda işkence görenlerin, çarpışıp
öldürülenlerin, mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından
ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Bu,) Allah Katından bir karşılık
(sevap)tır. (O) Allah, karşılığın (sevabın) en güzeli O'nun Katındadır."
(Ali İmran Suresi, 195)
İnkar edenlerin ülke ülke dönüp-dolaşmaları seni aldatmasın. (Ali İmran Suresi, 196)
(Bu) Az bir yarar(lanma)dır. Sonra bunların barınma yerleri cehennemdir. Ne kötü bir yataktır o! (Ali İmran Suresi, 197)
Ama
Rablerinden korkup-sakınanlar; onlar için Allah Katında -bir şölen
olarak- altlarından ırmaklar akan -içinde ebedi kalacakları- cennetler
vardır. İyilik yapanlar için, Allah'ın Katında olanlar daha hayırlıdır. (Ali İmran Suresi, 198)
Şüphesiz,
Kitap Ehlinden, Allah'a; size indirilene ve kendilerine indirilene
-Allah'a derin saygı gösterenler olarak- inananlar vardır. Onlar
Allah'ın ayetlerine karşılık olarak az bir değeri satın almazlar. İşte
bunların Rableri Katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çok
çabuk görendir. (Ali İmran Suresi, 199)
Ey iman edenler, sabredin ve sabırda yarışın, (sınırlarda) nöbetleşin. Allah'tan korkun. Umulur ki kurtulursunuz. (Ali İmran Suresi, 200)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder